31 Ağustos 2007 Cuma

Gözlük

Bugün Selim'in sağlık karnesini almaya giderken gözlüğüm kırıldı. Selim'i doktora götürdükten sonra kendimi de doktora götürüp gözlük yazdırdım. Yeni gözlüğüm eskisi gibi küçük olacak ama camların üst tarafını tutan bir çerçeve de olacak.

Artık dünyaya daha farklı bir şekilde bakacağım.

28 Ağustos 2007 Salı

Oğlumuz Selim

Oğlumuz Selim için bir blog oluşturdum. Resimlerini ve başından geçenleri http://selimdogan.blogspot.com adresinden takip edebilirsiniz.

5 Ağustos 2007 Pazar

Pan'ın Labirenti

İzne çıkmam dolayısıyla Çarşamba günümü Pan'ın Labirenti isimli filme giderek değerlendirdim. Her nedense çalıştığım günlerde sinemaya gitmeye pek fırsat bulamıyorum. Bu yazıda Pan'ın Labirenti hakkındaki yorumlarımı yazacağım. Filmi izlemeyip de izlemeyi düşünenler varsa yazının geri kalan kısmını okumayabilirler. Çünkü filmdeki düğüm, filmin sonunda çözümleniyor. Yorumlarım, filmin son kısmını içereceğinden böyle bir uyarıyı gerekli görüyorum.

Bir arkadaşım, film hakkında yapılan bir yorumda şöyle söylendiğini okumuş: "Bu film ya bu zamana kadar çekilmiş en güzel film olacak, ya da kısa bir zaman sonra unutulup gidecek" (Bu yorumu kimin yaptığını bilmiyorum).

Sinema Yazarları Derneği, Pan'ın Labirenti'ni yılın en iyi yabancı filmi seçmiş. Filmin resmî sitesinde de Webby Awards tarafından en iyi sinema, en iyi sanat yönetmeni ve en iyi makyaj ödülleri kazandığı yazıyor. Eskişehir AFM, film ödül aldıktan sonra izlemeyenler için filmi tekrar getirmiş. Son haftasında Y.O. hocamla birlikte gidip filmi izledik.

Filmin içeriği hakkında film tanıtımlarında kısaca şu bilgiler veriliyor: "10 yaşındaki Ofelia, yeni taşındığı evin arka bahçesinde esrarengiz bir labirent keşfeder. Labirentin içerisinde yaşayan Pan adındaki bir yaratık, küçük kızın tüm yaşamını değiştirecektir." Bu tanıtımdan sonra filmin fantastik konulu bir film olduğunu düşünmüştüm. Sinemaya girmeden önce filmin türünün Gerilim olduğunu görünce "Gerçekte bir gerilim filmi ama fantastik tarafı çok ağır değil mi acaba?" diye düşünmüştüm. Fantastik filmlerden hoşlanan biri olarak, filmi izleyince hayal kırıklığına uğrar mıyım diye endişelenmeye başlamıştım. Ayrıca "para verip de kendini korkutmayan" bir insan olarak, bir gerilim filmine giderek hata mı ettiğimi sorgulamaya başlamıştım. Zira biletleri alırken biletçi bayan, "İzleyiciler arasında 13 yaşından küçük kimse var mı?" diye sormuştu. Her neyse.. "Girelim de görelim" diyerek filmi izlemeye başladık.

Gündüz vakti olduğu için salonda çok fazla seyirci yoktu. Y.O. hocam ve ben salondaki en yaşlı izleyicilerdik. Diğer izleyiciler 14-15 yaşlarındaki çocuklardı. Filmin bir çocuk filmi olduğunu sanmışlar herhalde... Harry Potter da bir çocuk kitabı ve filmi olarak ortaya çıkmıştı ama sonlara doğru çocuklara göre olmaktan çıkmıştı. Şimdiki çocuklar, her fantastik filmin çocuk filmi olduğunu düşünüyorlar galiba...

Film başladığında konuşmaların İngilizce olmadığını fark ettik. İspanyolca mı yoksa İtalyanca mı diye tartışırken, filmin 1944 İspanyası'nda geçtiğini görünce İspanyolca olduğuna kanaat getirdik. Az önce yaptığım bir araştırma sonunda, filmin İspanya ve ABD ortak yapımı olduğunu öğrendim. Avrupa yapımı filmleri çok beğenmediğim için, hayal kırıklığına uğrayacağım korkusu içimde tekrar kabarmaya başladı.

Filmin baş kahramanı, 10 yaşındaki Ofelia, hamile annesiyle beraber bir yolculuk yapıyor. Yolda durakladıkları bir sırada Ofelia, yerde bulduğu bir taşın yakındaki bir heykelin gözü olduğunu fark ediyor ve taşı yerine yerleştiriyor. Bu sırada heykelin içerisinden bir çekirge çıkıyor ve yola devam eden Ofelia'yı takip ediyor. Ofelia, bu çekirgenin aslında bir peri olduğunu inanıyor. Ofelia'nın elinde tuttuğu masal kitaplarından da, Ofelia'nın nasıl bir hayal dünyası olduğunu anlayabiliyoruz.

Gittikleri yer, askerî bir kamp... Ofelia'nın annesi, bu kampın sert mizaçlı, acımasız komutanıyla evlenmişti ve komutan, bir çocuğun mutlaka babasının yanında doğması gerektiğine inandığı için, eşinin durumu yolculuğa uygun olmamamasına ve kampın olumsuz koşullarına rağmen eşini yanına çağırmıştı. Annesi, Ofelia'nın, üvey babasına "Baba" diye hitap etmesini istiyordu ama Ofelia bir babadan beklediği sıcaklığı göremediği için komutana "Baba" diye hitap edemiyordu.

Kamp, komünist oldukları kanaatine vardığım isyancıları bastırmak için kurulan bir kamptı. İsyancılarla askerler arasında zaman zaman çatışmalar oluyordu. Ofelia, kendi hayal dünyasına taban tabana ters düşen bu ortamdan pek hoşlanmıyor ve bir çıkış yolu arıyordu. Yolda karşılaştığı ve kendisini takip eden çekirgenin yol göstermesiyle evlerinin arka bahçesindeki labirenti keşfederek belki de bu çıkış yolunu buluyordu.

Labirentte Pan isimli bir yaratıkla karşılaşıyor ve Pan, Ofelia'nın aslında bir prenses olduğunu, fakat bundan emin olmak için üç testten geçmesi gerektiğini söylüyor. Testlerin ne olduğunu göstermesi için Ofelia'ya sayfaları boş olan bir kitap ve üç tane taş veriyor. Kitabı, sadece yalnız olduğu zamanlarda açmasını tembihliyor. Ofelia evine dönüyor ve yalnız kaldığı bir sırada kitabı açıyor. Boş sayfada masal kitaplarındakine benzer resimler ve yazılar beliriyor. Ormandaki bir ağacın kurumakta olduğunu ve bunun sebebinin de ağacın köklerine musallat olmuş dev bir kurbağa olduğunu okuyor. Ofelia, Pan'ın kendisine verdiği taşları bu kurbağanın ağzına koymalı ve kurbağanın yuttuğu anahtarı almalıdır. Ofelia, bu görevi başarıyla yerine getirir.

Ofelia'nın ikinci görevi, Pan'ın verdiği bir tebeşirle odasının duvarına bir kapı çizerek bu kapı aracılığıyla çocukları yiyerek beslenen bir yaratığın odasına girmek ve önceki görevde ele geçirdiği anahtarla yaratığın odasındaki kilitli bir kutuyu açıp içindekini almaktır. Bu görevi yerine getirirken, yaratığın odasındaki hiçbir yiyeceği yememesi ve Pan'ın verdiği bir kum saatindeki kumlar bitmeden geri dönmesi gerekmektedir. Ofelia yaratığın odasına girdiğinde yaratık uyumaktadır. Kutuyu açıp içerisinden çıkan bir hançeri alır. Fakat yemek masası üzerindeki yiyeceklerden canı çok çeker ve kendisine eşlik eden perilerin engel olmaya çalışmalarına rağmen iki üzüm tanesini yer. Üzümleri yemesiyle yaratık uyanır ve Ofelia'yı kovalamaya başlar. Ofelia son anda kurtulmayı başarır. Fakat üzümleri yediği için görevi başarıyla yerine getirememiştir. Pan çok sinirlenir ve Ofelia'nın herşeyi berbat ettiğini söyler. Artık sonsuza kadar Pan'ın ve perilerin gerçek dünyaya gelemeyeceklerini, Ofelia'nın da bir ölümlü olarak hayatına devam edeceğini söyler.

Bu sıralarda Ofelia'nın annesi, çok zor bir hamilelik geçirmektedir. Askerlerle isyancılar arasındaki olaylar da devam etmektedir.

Uzun bir aradan sonra Pan, Ofelia'yı görmeye gelir. Ona bir adamotu verir ve bunu süt dolu bir tabağın içine yerleştirip annesinin yatağının altına koymasını ve hergün iki damla kanla beslemesini söyler. Ofelia kimseye göstermeden bunu yapar ve annesinin ağrıları birdenbire kesilir. Bu duruma doktor da çok şaşırır.

Adamotunu beslemek için annesinin yatağının altına girdiği bir gün, babası gelir ve onu çıkarır. Annesi, Ofelia'nın yaptığı bu saçma işe çok üzülür ve adamotunu ateşe atar. Bu sırada durumu birden kötüleşir ve doğum yapar. Bebek sağlıklı bir şekilde doğar fakat anne ölür.

Pan, Ofelia'nın yanına tekrar gelir ve son bir şans vererek kardeşini alıp labirente getirmesini ister. Ofelia, üvey babasının yanında duran kardeşini alırken babasına yakalanır. Babası Ofelia'yı takip eder. Bu sırada isyancılar da kampa saldırmaya başlarlar. Askerlerle isyancılar arasında çatışmalar devam ederken, komutan da oğlunun derdine düşer ve Ofelia'yı takip eder. Ofelia labirentin ortasına geldiğinde Pan'la karşılaşır. Pan'ın elinde ikinci görevde edinilen hançer vardır. Perilerin dünyaya gelebilmeleri için bir masumun birkaç damla kanının labirente akıtılması gerekmektedir. Ofelia ise buna izin vermez. Pan sinirlenir ve bu arada komutan da labirentin ortasına ulaşır. Filmin burasına kadar Pan'ı sadece Ofelia'nın yanında görmüştük. Şimdi ortama yabancı birisi, yani komutan da gelmiştir. Fakat komutanın gördüğü tek şey, kendi kendine konuşan Ofelia'dır; yani Pan'ı görememektedir. Çocuğunu kendisinden ayırmaya çalışan Ofelia'ya çok kızmış olan komutan, oğlunu Ofelia'nın kucağından alır ve cebinden çıkarttığı tabancasıyla Ofelia'yı vurur. Sonra labirentin çıkışına doğru yola koyulur.

Ofelia'nın kanları, labirentin ortasına damlamaktadır. Belki de bu şekilde bir masumun kanı labirente dökülmüş olmaktadır. Böylece tılsım çözülmüş ve hedefledikleri şeye ulaşılmıştır. Ofelia kendisini başka bir alemde bulur. Pan, kardeşinin kanı yerine kendi kanını döken Ofelia'ya, doğru hareketin bu olduğunu ve görevi başarıyla yerine getirdiğini söyler. Ofelia, masallar diyarının prensesi olur. Masallar diyarının kralı ve kraliçesi, önceden vefat etmiş babası ve annesidir. Anne ve babasıyla sonsuza kadar mutlu bir şekilde yaşar.

Gerçek dünyada ise asiler kampı ele geçirip bütün askerleri öldürmüşlerdir. Komutan labirentten çıkınca oğlunu elinden alıp komutanı öldürürler.

Filme yorum getiren bir dış ses, Ofelia'nın prensesliğinin bundan sonra devam ettiğini ve masallara inananlara, kendine göre bazı işaretler verdiğini söyler ve film sona erer.

Film oldukça sürükleyici idi ve Pan'ın Ofelia'ya verdiği görevler sonunda ne olacağı ve nelerin nasıl değişeceği sürekli merak konusu idi. Fakat film sona erdiğinde Ofelia ölmüştü ve insanlar hayatlarına eskisi gibi devam ediyorlardı.

Yani, ya filmin başından beri izlediğimiz herşey bir masaldı; ya da gerçek dünyada kendisini masallara kaptırmış şizofren bir çocuğun son günlerindeki maceralarını izliyorduk.

Bana göre ikinci olasılık daha ağır basıyor.

Fakat bu şekildeki bir yorumun, filmin kıymetini ve güzelliğini göstermediğini düşünüyorum.

Bence filmde anlatılan şey, kendisini acımasız ve sert bir ortamda bulan küçük bir çocuğun, bu acımasızlıktan kendisini bir nebze olsun uzaklaştırabilmek için hayal dünyasında yaşamaya çalışması idi. Yani film, ne bir gerilim filmi idi, ne de fantastik bir film.. gerçek dünyada geçen sosyal ve psikoloji konulu bir film idi; fakat fantastik ve gerilim öğeleriyle zenginleştirilmişti.

İzlemediyseniz izlemenizi şiddetle tavsiye ederim.